29 Ağustos 2008

Uluslararası Manga Ödülü

Bugün gazetede okudum da farkettim: 2007'den beri Japon Dışişleri Bakanlığıın himayesinde Manga Yarışması yapılıyormuş. Amaç Japon pop kültürünün yaygınlaşması.

Bu yarışmayı başlatan da (hiç şaşırmadım) o zamanki Dışişleri Bakanı Aso-san. Aso-san halen LDP genel Sekreterliğini yürütüyor. Çok iyi İngilizce konuşuyor ve karizmatik bir kişiliği var. Akihabara merkezli otaku kültürünü yakından izleyen Aso-san'in böyle bir yarışma başlatması cok akıllıca. Japonya dışında bu iş oldukça ilerlemiş durumda. Biraz destekle daha ön saflara ilerleyecek.

International MANGA Award

27 Ağustos 2008

Japonya'dan olimpiyat izlenimleri

Harcanan bütçe ve törenlerin ihtişamı bir yana Çin'in gerçek yüzü ortaya daha da çıktı izlenimi yaygındı.

Çiğ bir milliyetçilik gösterisine dönüştü herşey. Tüm harcanan para ve emek ortaya mükemmel bir sonuç çıkarsa da 20-30 yıllarda yaygınlaşan ve bizim de 19 Mayıslarda alabildiğine sürdürdüğümüz büyük gövde gösterilerinin son gelebileceği nokta gibi gözüktü. Çin bayrağını olabildiğine görkemle dalgalandırmaya çalışan askerler örneğin, olimpiyatların barış temasıyla oldukç zıttı.

Olimpiyat komitesinin nasıl Çinlilerin oldu bittiye getirdiği olaylara göz yumduğu hikayeleri vardı bugün gazetelerde. Tabii Çin-Japonya badminton maçında izleyicilerin "öldür-öldür" diye tezahurat yapmaları da kural tanımaz, centilmenlikle alakası olmayan Çinli gözü dönmüş kalabalık imajını pekiştirdi.

Birbirnin aynı mükemmel gülümseyişle sırıtan hostesler, hatta kapanış seremonisindeki ünlü şarkıcılar ve diğer ülkeleri "desteklemekle" görevlendirilen "gönüllü" izleyiciler de devlet planlamasının kuklalaştırdığı kalabalıkları iyi temsil ettiler.

Neyse şu anda Japonya-Çin değil, Çin-G. Kore olayı tırmanıyor: kapanıştaki haritada Japon Denizi, bu isimle gözüktü. Oysa Koreliler bu isimden nefret eder ve o denizin uluslarası platformda da "Doğu Denizi" olarak anılmasını ister. Şimdi onlar bu meseleye odaklanmış durumda.

23 Ağustos 2008

Olimpiyatlarda Japonlar ve biz

Japonlar bu olimpiyatlarda bence hiç fena gitmediler. Dün en son 20 yıldır ilk defa 4x100m erkekler bayrak yarışında bronz madalya aldılar ve çok sevindiler. Hemen her dalda sporcuları var ve tüm yarışmaları büyük bir ilgiyle takip ediyorlar. Sporculara "yenilip yüzümüzü kara çıkarma" baskısı olurdu eskiden. Şimdi daha rahat sanki herkes. Bayanlar senkronize yüzmedeki performansları da çok iyiydi.

En fazla hırslandıkları dal Judo. Uluslarası yarışmalarda yapılan Judo, Japonların geleneksel Judo'sundan kurallar açıdından farklı. Japonlar uluslarası kurallara çok ısınmış değiller. Kafalarında "bu gerçek Judo" değil düşüncesiyle oyuna çıkıyorlar. Rakipleriyse tabii ne olursa olsun kazanma amacıyla hareket ediyor ve tabii sonuca gidiyor. Japonlar bu yıl Judo'da bekledikleri kadar madalya alamadıkları için üzgün.

Bugün itibarıyla 25 madalyayla 8. sıradalar.
Bizimkiler de ellerinden geleni yaptılar. Sovyet Blokundan gelen İslam ülkeleri dışında en iyi derece yine bizde. Yine de sporcular daha çok desteklense, şimdiye kadar ilgimizin olmadığı dallara da eğilinse 3-4 olimiyat sonra daha iyi sonuçlar alınabilir.

21 Ağustos 2008

Neden Japonlar İngilizce konuşamaz?

Paket

Japonlarla iş yapanlar, muhattap olanlar bilirler, ortalama olarak Japonların İngilizcesi iyi değildir. Üstelik kurslara giderler, bu eksiklikten yakınırlar, özür dilerler.

Konu üzerinde de çok tartışılır, nedenleri incelenir. Önemler alınmaya, çözümler üretilmeye çalışılır. Anaokullarına İngilizce dersi konması gibi...

Benim gözlemlerim şöyle:

Yapılan araştırmalara göre Japonların algıladıkları ses aralığı dar. Bunun çevresel mi genetik mi olduğunu bilmiyorum. "L" ve "R" seselerini ayırtedememeleri beyin MR'larıyla yapılan testlerde görülmüş. Aynı zamanda Japonca grameri oldukça basit. Çok benzer olsa da Türkçe'nin grameri bile daha karmaşık. İngilizce grameri anlamaları zaman alıyor.

Japonya'da işe girerken, pek çok dalda İngilizce bilme zorunluluğu yok. Türkiye'dekinin tersine, gerçekten gerekmedikçe TOEIC/TOEFL şu kadar olacak diye de yazılmaz iş ilanlarına. Bu durumda pek çok insan için İngilizce bilme kırk yılda bir gidilen yurtdışı gezilerinde ufak denemeler yapılacak bir eğlence aracından öteye gitmiyor.

Okullarda üniversite sınavlarında çıkacak şekilde daha çok teorik konularda okuma ve yazmaya önem verilirken, özel kurslarsa daha çok pratiğe ağırlık veriliyor. Birbirini tamamlaması gereken bu yetenekler farklı yönlerde gelişiyor ve temeller tam yerleşmiyor. Bazı kursların oldukça ticari olduğunu da eklemek gerek. (Resimdeki ilan ünlü kurslardan biri. Bire bir derslerin reklamını yapmış: "Nereden bakarsan bak en iyi konuşup dinleyebileceğin bire bir ders.")

Bunların üstüne bir de Japonların mükemmeliyetçliği var. Bir konuda derinleşmeden, uzmanlaşmadan fikir beyan etmek istemezler, laf etmezler. Oldukça üst seviyeye gelmeden de İngilizce konuşmada pratik yapamazlar. Bu da tabii dil öğrenmede kısır döngü.

Yeni nesille bunların değişme şansı var. Dışarı daha açıklar, risk alabiliyorlar, özgüvenleri eksik ama en azından dış dünyaya daha açıklar.
Bakalım nasıl olacak bundan sonra?

18 Ağustos 2008

Yazın yaşlılar dikkat

Paket
Tuz
İki sene önce vefat eden M. Amcanın eşi Keiko Teyze Cuma hastanede vefat etti. Kırıktan yatıyordu, sabah ölü bulmuşlar.
İst.da çok yakın arkadaşımın annesi de beyin kanamasından hastanede. Hala bilinci tam yerinde değil.
Biraz önce Saitama'dak cenazeden geldim. Budist cenazesine hala alışamadığım için nerede durup ne yapmam gerektiğini sağıma soluma bakarak ayarlayabildim yine.
Herkese cenaze çıkışı verilen pakette sake, nori (kurutulmuş yosun yaprağı), teşekkür kartı ve içinde tuz paketi vardı. Evin kapısından girmeden tuzu üstüme serptim.
Daha 2 yıl önce Keiko Teyze bize havaifişek gösterilerini izlerken atıştıralım diye sebzeli pilav yapmıştı. Kocasının ölümünden sonra 2 yıl dayanabildi.

14 Ağustos 2008

Dövme yasağı



Yukardaki uyarı bir halk plajının girişinden. Hertürlü dövme yasak. Bu ilana halk hamamlarında, kaplıcalarda alışkınız. Ama plajda ilk defa gördüm.
Aslında neden bu yasağın olduğunu bilmiyorum. Deride kirli bir görüntü veren kiri gizleyen dövmeyle aynı suya girmek istemeyenler olabilir. (Özellikle herkesin temizlenip girdiği hamamlar ve kaplıca havuzlarında.) Ya da dövme vb. gibi şeyler yakuza sembolü olduğundan bu tipleri yaklaştırmamak için.

Japonya'ya gelirseniz aklınızda olsun!

10 Ağustos 2008

Televizyondan hanabi (havai fişek)

HiroshimaHiroshima


Her hafta sonu bir yerde havaifişek gösterileri, yarışmaları var. Sokaklar inanılmaz kalabalık, istasyonlar da insan kaynayınca, bazen evde TVden takılmak da gayet iyi bir yol. Ne kadar ünlü varsa yukatalarını giyip hanabi programı sunmaya çıkar. Resimdekiler geçen seneki Sumidagawa Hanabi-taikai'den. Hanabiden çok rahat olma, yemek-içmek eğlenceli. Japonları sokaklarda, TVde yukatalı görmek de tatil havası veriyor.

06 Ağustos 2008

Hiroshima'da güzel bir gün

HiroshimaHiroshima
HiroshimaHiroshima
HiroshimaHiroshima
HiroshimaHiroshima

Bugün Hiroshima'ya Atom Bombasının atılmasının 63. yıl dönümü.

Olayın bilinen gerçeklerini değil, geçen Mayıs ayında gittiğim Hiroshima gezisinden izlenimlerimi aktaracağım bu yazıda.

İlk bakışta şehri Japonya'daki diğer orta büyüklükteki şehirlerden ayıran hiç bir şey yok. Hiroshima havaalanı, istasyon, bol yeşillik, her yerde olan evler, binalar, dükkanlar, alışveriş merkezleri.

Ve sonra şehir merkezi. Ota nehri. Sonra yollar artık "Atom Bombasi Kubbesi"ne çıkar. Çekim merkezi orası olur. Fotoğraf çeken turistler ve bomba sonrası görüntüler olmasa binanin herhangi bir doğal afet nedeniyle bu hale geldiği düsünülebilir. Etrafta kollarında "gönüllü" yazan yaşlıca insanlar olayları anlatmak ya da fotoğraf çekmek için dolanır. Bizim de yanımıza bir yaklaştı ve nehre bakan bakışlarımızı yakalıyarak şunu anlattı: Bomba aynı bizim yaşadığımız gün gibi güneşli ve sıcak bir günde atılmış. Çok ağır yanan insanlar nehre koşmuş. O günlerde kullanım için gerekli tüm demir, savaş için toplandığından okul üniformalarının düğmeleri pişmiş kilden yapılırmış. Bugun bile nehrin dibinden hala bu düğmelerden çıkarmış. Parlak ve yarı saydam akan temiz suyun bugünkü görünümüyle, bomba sonrası insan dolu hali hic örtüşmüyor kafanızda.

Nehrin öbür tarafında Atom Bombası Anma Müzesi ve Barış Parkı var. Park ünlü Japon Mimar Kenzo Tange'nin eseri. (Tange-san Tokyo Shinjuku'daki Tokyo Metropolitan Government Building ve Odaiba'daki Fuji Televizyonu gibi modern, dev yapıların da mimarı aynı zamanda.) Parkta Shinto tapınaklarınin sessiz huzuru hakim. Ölenlerin anısı için en uygunu da bu olurdu zaten. Müzeye doğru yol alınırken, yolun çok hafif yukarı meğillendiği, böylece müze seviyesinden bakıldığında Kubbe ve anıtların aşağıda kaldığı farkediliyor.

Nagasaki'de içim elverip de müzeye girememiştım. Bu sefer de kanlı detayları atlamaya kararlı olarak müzeye girdim. Barışın da ötesinde yaşamı koruma, yaşama değer verme teması ağır basıyordu. Resimler, yazılar görüntüler, maketler.

Çıkışta temiz havaya ve mavi göğe kavuşmak çok güzeldi. Derin derin nefes aldım, parktan görülenlere bakarak. İnsan nefes alınca gerçekten yaşadığını hisseder, mavi gökte ruhunun eridiğini düşler ya.

İşte en az 70 yıl yeşillik bitmez denen şehirde, bombanın düştüğü merkezde bile ağaçlar, çiçekler fışkırmış. Yaşam devam edecek gücü bulmuş.
Hiroshima'da bile.

04 Ağustos 2008

Otaku'dan gözlemler

Geçenlerde Yomiuri'nin otaku yazarı Kanta Ishida Paris'teki Japan Expo'ya gitmis ve oradan iki izlenim aktarmış:

Birincisi Fransız cosplay sevenleriyle ilgili. Japon cosplaycileri, olmak istedikleri karaketerin mükemmel karbon kopyası olmak isterken, Fransızlar kişisel yaratıcılıklarıyla tam olarak katogorize edilemeyen karakterler oluyor, demiş ve şaşırmış.

Bunda şaşıracak ne var ki? Japonlar şablonları severler, herşeyin olması gerektiği gibi bir şekli vardır, ve bu mutlaktır. Emek bu mükemmel uygunluğu yakaladıkça övülür. Yabancılar için tabii tam tersi. (Bu konuda başka bir yazı yazmak gerek.)

İkincisi Fransız Japonya hayranlarının gerçek olmayan hayali bir Japonya imajı ile yaşadıkları.

Bunda da şaşırcak bir şey yok. Uzaklık, fiyatlar ve ülkenin hala biraz içine kapalı yaşması nedeniyle çok fazla bilinmiyor, günümuzdeki Japonya. Üstelik her ülkenin imajı, gerçeğinden biraz farklı. ABD gibi her zaman imaj bombardmanına tutulduğumuz bir ülke için bile bu böyle. Üstelik kültür denen şeyin o kadar değişik açısı var ki!

A dream too beautiful to awaken from

02 Ağustos 2008

Japonya'da yaz-3





Yine bizim festivalden. İlk videodaki adamların taşıdığı nesne "mikoshi", ufak seyyar bir shinto tapınağı. Arabadakilerde geleneksel şeytan kaçırtma hikayesi.

Japonya'da yaz-2



Bizim evin ordaki yaz festivalinden iki görüntü. Birincisi, tabii bizim döner (sarı kağıtta Türk yemeği yazıyor.) Artık böyle mahalle festivallerine kadar yaygınlaştı. İkincisi harika bir kabuklu deniz mahsülleri ızgarası. Midye, istiridye, deniztarağı, denizkulağı falan. Sosa batırılıp ızgara yapılıyor, sonra tekrar soslanıp tabağa konuyor.

01 Ağustos 2008

Görgü elden gitmeden-3



Daha önce yazdığım serinin devamı.
Başlık yine aynı: Posterde şöyle yazıyor (İngilizcesi tam Japonca'ya uymuyor): "(Yüzeceksen) denizde yap."

Trene kapılara kapanacak anonsu yapıldıktan sonra atlayan, kapıya sıkışan, bu yüzden de trenin geç kalkmasına neden olanlar için. Bu olaylar oluyor ve insanı sabah sabah sinir ediyor.