29 Mayıs 2007

Honke'nin gelini

Laf sosyal baskıdan açılmışken bir de arkadaşın annesinden bahsedeyim.

Anne memur ailesinden gelmektedir ve 50'lerin sonunda büyük bir mağzada muhasebe bölümünde çalışır. Savaş sonrası Japonyasında bu ileri bir düzey aslında. Sonra bir gün görücü üsulüyle evlendirilir. Gelin gittiği evde (tabii) 2 görümce, kayınpeder ve kayınvalide vardır. Ev iki katlı ahşap bir evdir. Gelin olarak tüm yemek işini üzerine alması gerektiği gibi, evin geçim kaynağı olan dükkanda da kocasıyla beraber çalışması gerekmektedir. Dükkan içki dükkanıdır ve yalnızca kasada durmak değil, müşterilerle ilgilenmek ve şişe-fıçı taşımak, yani fiziksel olarak iş yapmak da gerekmektedir. Yıllar geçer ve büyükbaba öldüğünde dükkan ve ev (baba evi-honke) kocasına geçer. Baba evi olmak kolay değildir. Herşey honke'ye yakışır şekilde olmalıdır. Gelin herkesden çok çalışmalı, şikayet etmemeli, uygunsuz hiçbir davranışı olmamalıdır. Mali durumu kötü akrabalara yardım, kocaya giden görümcelere arka çıkma da honkenin ödevidir. Ama gelin ne de olsa eldir, görümcelerden geridedir yeri.

Kocası uzun zaman komada kalan annenin bizdekine benzer "Allah çektirmesin" ya da "Allah verdiği emaneti tez zamanda alsın" demeye hakkı yoktur bile, en azından yüksek sesle, yaşı 80'e yaklaşsa bile. Bu hak aynı "kandan" olan görümcelere mahsus. İşte böyler birşey el olmak, gelin olmak.

Şimdi anne bu kadar yıldan sonra kendi olabilecek mi? Bu kadar itilmiş katılmışlığı, hayatını ikinci plana atmayı ve isteklerini baskı altında tutmayı geride bırakabilecek mi? Ne dersiniz?

27 Mayıs 2007

Öbür dünyadaki ödevler


3 hafta önce arkadaşın babasının ölümünden bahsetmiştim. Geçenlerde konuştuğumuzda babasının cenazesinin ardından yaptıklarından bahsetti.

Babanın Budist geleneklerine göre yapılan cenazesinden sonra öbür dünyadaki yolculuğu başlamış. Baba 49. güne kadar haftada bir öbür dünyadaki bir hocayla ders çalışıyormuş. Her dönemin sonunda bir sonraki mertebeye erişirmiş. 49. gün bugüne kadar evde duran küller asıl mezara konurken, babaları da (öyle umuluyor ki) "Buda" derecesine erişecekmiş.

Bir de babanın ruhunun yolculuğunu şerefli olarak yapması için olacak, Budist dünyasında yeni bir isim alıyor. Mertebesi yüksek isimlerin "alınması" ailenin şanındanmış. Her nekadar bu seremoniler için tapınağa verilen paralar "bağış" niteliğinde olsa da şan ve şeref için oldukça yüksek paralar çıkıyor elden.

Babanın ölümünden bu yana yapılan masraflar 4 milyon yen, 40,000YTL'yi bulmuş.

21 Mayıs 2007

Krabi, Tayland

KrabiKrabiKrabiKrabi
KrabiKrabiKrabiKrabi



Sonunda Tayland'la ilgili biraz olsun yazacak zamanı bulabildim. Japonya konusunda olmasa da belki ilginenler olur.

Tayland'a 95 ve 2000'de toplam 3 defa önce gitmiştim, hep Bangkok ve yakınlarına. Tayland her gidişimde daha da gelişen bir ülke oldu. Son askeri darbenin günlük hayata ve ekonomiye pek bir etkisi olmadı sanırım.

Biz Tayland'ı fakır biliriz. Aslında Malezya ve Singapur dışındaki G.D. Asya'da en zengin ülkedir. The Economist'e bağlı The Economist Intelligence Unit'in verilerine göre Türkiye'de GDP per head US$5,297, satınalma paritesinde US$9,047.6. Tayland'da GDP per head US$3,120, satınalma paritesinde US$9,082.

İnsanlar hep sessiz, sakin, kavgadan hoşlanmayan, yardımsever ve güleryüzlüdür. Öğrenciyken gittiğimde yanlışlıkla bindiğim minibüste bana yardım eden, hatta yol paramı veren teyzeler olmuştu. Bu sefer askerlikteki kalabalıktan sonra Bangkok'un tozu dumanını değil, sessiz sakin tropikal denizleri yeğledim.

Krabi, Türkiye'de de bilinen Phuket'in yakınlarında bir bölge. Daha yeni turizme açılıyor gibi. Umarım sonu diğerleri gibi olmaz. Öncelikle kaldığım resort otel, Tubkaak Krabi Boutique Resort, biraz bütçeyi zorlayacak cinsten olsa da, harikaydı. Gecenin saat 10'unda vardım, çok kibar bir bayan görevli beni odama bıraktı. İki elini burun ve cene hizasinda birleştirdi ve klasik selamlarını verdi, çıktı. İki günlük de olsa "sefam" işte öyle başladı.

Muson yağmurları zamansız başlamıştı, öğleden sonraları yağmura katlanmak zorundaydık. Ama deniz suyu vucut ısısından yüksek olursa pek dert değil. Yağmurda denize girmek en çok ısıtan şey. Krabi'nin denizi (Hint Okyanusundaki Andaman Denizi) krem rengi yeşil. Oldukca sığ. Manzaraya denizden birden çıkan ve yeşil bitkilerle kaplı kaya-adalar hakim. Andaman Denizinde gel-git çok belirgindir. Öğleden sonraları denizin metrelerce çekilmesi ve denizin sabahtan boyu geçen yerlerinin yürünecek hale gelmesi gerçekten görmeye değer. (Üst sağdaki resimle sol alttakini, ortadaki iki resmi karşılaştırın.) Küçük deniz hayvanlarının ıslak kumlarda koşuşturması, balıkçıların firsat bu fırsat ağ atması hayatın normal bir parçası.

Diğer sefalar da vardı. Tayland'a gelip de yeşil curry yememek, hindistancevizi sütlü acı-ekşi çorbaları içmemek (alt sağdaki resim) olmazdı, ben de midemi delmek pahasına bu zevki tattım. Yağmurlu ögleden sonraları otelin usta bayan masajcılarına biraktım kendimi.

1 Mayıs akşamı Krabi'den ayrılmak zor oldu doğrusu. Kim cenneti bırakmak ister?

10 Mayıs 2007

Askerden kısa notlar: "Herşey Vatan İçin!"


Bir ay önce bu sıralarda muhtelelen alayın tozlu yollarında ağaçlar arasında ve kıraç tepelere bakarak böyle bağırıp yürüyordum diğer arkadaşlarla. Acı tatlı bir yığın şey oldu, ama geriye güzel, unutulmaz şeyler kaldı. 30'lu yaşların sonuna gelmişken gündelik hayattan bu kadar ayrı bir 3 hafta aslında çok yararlı bir tecrübe oldu. Kendimi kaptırdığım bazı şeyleri sorgulama, gözden geçirme fırsatım oldu. Hem çok farklı birşey yapmaktan hem de askerlik koşullarının değişikliğinden. Kısa başlıklarla özetliyeyim:
- Aslında zor olan hiç birşey yoktu. Bizden uzun dönem yapan tüm arkadaşlarla karşılaştırılmayacak kadar kolaylıklar vardı, anlayış da. Zorluk yaş ilerledikten sonra çok farklı yerlerden ve seviyelerden insanların bir arada yaşamasındandı.
- Burdur Müzesi Türkiye'nin en güzel müzelerinden biri. Herşey düzgün, bilgilendirme ve sergileme harika.
- İlk hafta yemin törenine hazırlık, sonraki haftalar atışa hazırlık ve çoğunlukla seminerlerle geçti.
- Nisan başı sabahları çok soğuktu. Soğuk algınlıklarımız terhisten sonraki iki hafta boyunca devam etti.
- 15 ay askerlik yapan çok genç arkadaşlarla konuşma ve onların eğitimlerini görme fırsatı oldu. Acemilik eğitimleri bitmek üzereydi. Çoğunun uzman askerlik bölgesi doğu olacaktı. Askerliğin ne kadar meşakkatli oluğunu onlar bizlere gösterdi. Hepsini Allah korusun.

08 Mayıs 2007

Yine cenazedeydim

Geçen sonbaharda da Türkiye'den döndükten sonra olmuştu: Japonya'da bana çok çok yakın bir ailenin babası 5 yıllık yatalak hastalığının sonunda ebediyete göçtü. Askerlik, Tayland falan yazayım derken, Pazartesi'nin 6 hafta sonra işe dönme telaşından sonra, bu gün işten erken çıkıp Budist tapınağındaki törene gittim, siyahlarımı giyerek. Kısa bazı notlar:

Evde bakılamayacak felçli hastalar Japonya'da da problem. Sosyal sigorta masrafları %100 karşılamadığı için önceden girilmiş özel bir sigorta yoksa 5 yıl finansal olarak çok yıkıcı olabilir. Hiç bir hastane uzun süreli olarak yatalak hasta almak istemiyor. Hastanenin sigortadan aldığı para belli bir süre sonra azalmaya başlıyormuş, yani hastane için "taze" hasta en iyisi. Mamoru-san torpil rica ile 3 hastane değiştirdi, yalnızca. Her hastane diğerinden kötüydü. Son hastaneye gittiğimde "dünyada son göreceğim manzara böyle bir yer olmamalı" dedim, ama büyük konuşmamak gerek.

Cenaze tören zamanına kadarki zamanı evde Budist sunanğının olduğu odada geçiriyor. Sanırım kuru buz desteğinde. Evin sakinleri de yanında yatabiliyor. Bizim için oldukça garip bir şey. Ama bir anlamda ölümün ilk şokunu atlatmaya yarıyor belki de. Yani hala birlikte olma duygusu veriyor belki.

Cenazeden eve dönünce eve girmeden önce cenaze evinden verilen hediye paketinin içindeki tuzu üzerime serptim. Adet böyle, yoksa "hayalet" eve taşınırmış.

Mamoru-san, huzura kavuştu sonunda.

04 Mayıs 2007

Dönüş

Arkadaşlar, eve bir az önce girdim. Mesajlarınızı gördüm. Çok sevindim, sağolun, beklenilmek güzel birşey.

23'ünde terhis oldum, Burdur'dan hemen ayrıldım. Antalya'da 2 gün, 3-4 gün İstanbul, 2-3 gün Tayland Krabi, ayağımın tozulyala da Japonya'da İzu tarafında 3 gün geçirdim.

Japonya yazıları yanında kısa kısa askerlik ve Krabi ile ilgili yazmayı planlıyorum. İzu tarafı da başlı başına bir yazı.

Neredeyse 6 hafta Japonya'dan uzak kaldıktan sonra dönmek çok güzel tabii. Çeltik tarlalarına su verilmiş, uçaktan heryer göl gibi görünüyordu. Ağaçlar yapraklanmış, hava ısınmış. Nedense Tokyo'nun kalablık yerlerı bile oldukça huzurlu ve sakin geldi birden, İstanbul ve askerdeki kalabalıktan sonra. Hep söylenir ama bu sefer yine hissettim, insanların hepsi orta tabaka sanki. Gerçek öyle olmasa bile öyle görünüyor işte. Bir de tabii temizlik düzen. Uzun zaman dışarda olduktan sonra yeniden yabancı gözüyle bakmış oldum.

İki yeni alışveriş ve iş merkezi açılmış. Mayıs başındaki tatillerde millet oralara doluşmuş, büyük kuyruklar olmuş. Biri Tokyo İstasyonu yakınlarında Shin-Marunouchi Binası. B1-4. katlar alışveriş, 5-7. katlar birbirinden pahalı restoranlar dolu.Diğeri Roppongi'deki Tokyo Midtown. İçinde Ritz Carlton ve parklar olduğu için biraz ilginç galiba.

Yani Tokyo'da önemli bir değişiklik yok!