31 Aralık 2007

Yoi otoshi wo:)

Bana bu başlıkla yorum gönderen Ankara'dan Senem Belendir'e ve babamı soran herkese çok teşekkür ederim.Şu anda İstabul'dayim. 14 yıldan sonra ilk defa ylbaşını ailemle geçireceğim.

Yeniden keşfediyorum bir bakıma. İstanbul'da Yılbaşı Noel'den hafif esinlenen eğlenceli bir gece. Japonya'da yaşayanlar bilir, 25-25'sında Noel olayı ve süsleri biter. Japon Yeniyıl hazırlıkları başlar. Kapılara yollara konanlar süs değil, uğurluklar, "nazarlıklar" ve muskalardır. Parti ve eğlenceden çok, ciddi ve sakin bir ruh hali başlar. Çoğu iş yeri 29 Aralık-3 Ocak arası tatil olduğu için ve şehir dışında ebeveyinlerine ziyarete gidenlerin çokluğu nedeniyle Tokyo hayalet şehre döner. Hayal edebiliyorum. Aslında şu anda biraz da aramıyor değilim, sakin ve soğuk bir yılbaşı, pek çok şeyin olduğu 2007'yi uğurlamak için ideal olurdu.

Neyse ki deniz var. Sakin ve sonsuz.
Caddebostan'dayım bu yılbaşı.

18 Aralık 2007

Yemek ziyanliğı

BBC'de Japonya'da değişen yemek alışkanlıkları ve yiyecek sorunundan bahseden fotoğraflı bir yazı çıktı. Süpermarketlerdeki ziyanlığın önlenmeye çalıştığından da bahsediyor. Yazın Mottainai başlıklı bir yazı yazmıştım. Yiyecek konusunda günümüz ev hanımları maaselef bu kavramdan hala uzak. Son kullanım tarihleri bozulma zamanına göre değil, "aynı lezette yenebilme" süresine göre basılıyor. Balıklar vb. gibi çiğ ürünlerde bu saatle belirlenince, süre biraz geçince ürün artık bozulmuş muamelesi görüp atılıyor.

Savaş zamanlarında büyümüz insanlar farklı. Benim arkadaşımın annesi (ben de öyle yaparım) koku ve tada bakarak ancak bir ürünü çöpe atar.

BBC'deki yazıda Japonya'da yetişen ürünlerin tüketilmesinin özendirildiği söyleniyor. Doğru. Sağolsun Çinliler sayesinde artık Japon ürünlerinden başkasına güvenemez olduk. Ancak gittikçe azalan genç nüfus, özellikle şehirlerde toplandığı için, tarımsal alanları eken biçen de az. Bu da Japon tarım ürünlerinin şimdikinden de pahalı olacağının göstergesi.

13 Aralık 2007

Parmak izi alınması devri yeniden

Eskiden yabancıların taşıdığı Alien Registeration Cards için parmak izi alınır, kartlartlarda da bu parmak izinin örneği basılı olurdu.

Sonra bu ayrıla neden oluyor falan diye 2000lerde kalktı.
Şimdi daha esaslı bir uygulama başladı. ABD'ye bile baskın çıktılar: Japonya'ya girişte tüm yabancılar her zaman hem fotoğraf çektirecek hem parmak izi verecek.

Tokyo'daki yabancıların eskilerinden ve bir iki şirket sahibi Terrie Loyd hemen döşenmişti konu üzerine.

İstanbul'dan ikinci dönüşümde uygulamanın başladığını gördüm. 3 hat vardı: İlk giriş yapan yabancılar, Yeniden giriş yapanlar, Japon vatandaşları ve Özel Sürekli Oturma İzni olanlar. Benim Sürekli Oturma İznim var, ama "Özel" değil. Özel, 2. Dünya Savaşı sonrası burada kalan Çinli ve Koreliler için. Sonuç olarak vergi ver, Sürekli Oturma İzni için 10 yıl geçmesini bekle, üstüne üstlük 8 aylık başvuru sürecinde bin türlü soruşturmadan geç ve yine de "yabancıdır, teröristlerle işbirliği yapabilir" zihniyetini gör. Japon vatandaşlığına geçmiş yabancılar için de yakında bir iyilik düşünürler.

10 Aralık 2007

"Yaz gazeteci yaz"

Tokyo'da yayın yapan J-WAVE radyosunu açtım. Acaip tanıdık ama 70'lerden gelen bir müzik. Birden Türkçe duyulmaya başladı. Selda mı dedim, evet.
Jam The World 10 Aralık'da On the Air listesindeydi. Google'da aradım, işte orijinal olmasa da klip iyi olmuş. Yalnız YouTube'dan otomatik gelen Kürdistan falan yazan klipleri şimdi farkettim:(

Japonya her zaman orta yol

The Economist'in geçen haftaki sayısında Japonya özel sayısı vardı. Konuya ilgi duyanlara tavsiye ederim.

Japonya'nın 80'in sonuna kadar dünyaya örnek olan şirket yönetim sitilini 90'ların sonunda başlayarak Amerikan tarzına çevirmeye başlaması üzerine. Yazı son yıllardaki M&A aktiviteleri, sosyal problemler ve gittikçe yaşlanan nüfusun yanında, teknolojiyi hala üreten ve rekabet eden Japon modeline dikkat çekmiş. Sözü şöyle bağlamış: Japonya kim nederse desin her zaman kendi yolunu ortada bulur ve devam eder. Eskiden beri, din de dahil doğru.

06 Aralık 2007

Dönüş

SonbaharSonbahar
SonbaharSonbahar

İçimdeki, hafızamdaki takvim Ekim başında durmuş. Havanın soğumaya yeni başladığı, öğlenlerin hala sıcak olduğu günlerde. Takvim artık Aralık. Tokyo'ya Sonbahar geç gelir, yapraklar gecelerin 5-6 derecelere düşmesiyle artık ikna olmuş. Yapraklar bizlere son kez en güzel renklerini gösterip rüzgara savrulup gidiyor işte. Bu gün çektim bu resimleri.

Tüm mesajlarınız için teşekkürler. Babam hala yoğunbakımda ve işe dönmem gerekti işte. Tedirginlikle, kulağım telefonda, aklım ve kalbim o hastane odasında, hastanenin bahçesinde, İstanbul'da çoktan dökülmüş ve süpürülmemiş yapraklarda. Gözlerimde, gözlerini açıp bana soru soran gözlerle ve korkuyla baktığı an.

Bilirsiniz işte.