17 Ekim 2006

Japonun yabancılara fazla bulaşanı

Japonların hic yabancılara bulaşmadan yaşayan ve dolayısıyla dünyadan habersiz olduğu için iletişim kurması zor olanı (ülkenin geneli göz önüne alınırsa) boldur. Bazen hala ülkenin dünyaya kapalı olduğu Edo Devrinde zannederim kendimi.

Gariptir, çok azınlıkta olan bir gruptan da aynı şekilde çekerim bazen: yabancılarla bir süre iç içe yaşayan hatta bir süre yurtdışında kalanlar. İlk defa tanışmamıza rağmen aşırı rahatlardır, Japoncaları benim kabalık diye hissetmeme yol açacak kadar teklifsizdir. Herkes değil ama. Amerika ve Australya'da yıllarca değil, nispeten kısa süre kalanlar, aileleri (benim gözlemlerime göre) biraz sonradan görme ya da "düşuk sınıftan" olanlarda bu belirgin. Belki yabancı kültürü tam içlerine sindiremedikleri için. Yani sindirecek kapasiteleri, alt yapıları olmadığı için.

Dün bir partide bir tiple tanıştırıldım. Daha ilk cümleden yakın tanışlar için kullanılan sözcüklere, jestlere geçti. Baştan sinir oldum yani. (İlk defa tanıştığınız biri hemen sizinle senli benli, el ense olsa ne hissedersiniz?) Adamın Türkiye'yle ilgili hiç bilgisi olmamasına rağmen, illa bana Türkiye'nin Fas'la ne kadar benzer olduğunu söyletecek. Gerekçesi de İslam ülkesi olmamız. Ben de "eh Vietnam'la Japonya'nın benzediği kadar, ne de olsa ikisi de Budizm'in hakim olduğu ülke" deyince en sonunda bozuldu ve sustu. "Normal Japonlar" bilmedikleri konuda bu kadar tutturmazlar.

Benzeri şeyleri benzer tiplere daha önceden de yaşadığım için, genelleme yapmadan edemedim.

15 Ekim 2006

NHK Türkçe derslere başladı


NHK, Japonya'nın TRT'si sayılır. Ama yapısı sanırım BBC gibi, doğrudan devlet kontrolu yok. Asya Dilleri başlığı altındaki seride Türkçeden önce Kanton Çincesi, Endonezyaca, Taylandca ve Vietnamca yayınlanmış. Bunlar Japonların Asya'da son zamanlarda çokca ziyaret ettikleri yerlerin dilleri.

Türkçe de diyerleri gibi 12 programlık kısa dersler olarak planlanmış. Ben de seyrediyorum. Gerçekten çok hoş. Programın sunucusu Müge Yahşi Hanım çok doğal ve başarılı. Kendisini kutlarım.

Aslında dersler kısa ve pratik konuşmaya yönelik olduğu için belki Japonların gözünden kaçacak nokta, Türkçenin gramer olarak Japonca'ya ne kadar benzer olduğu. Japonca konuşmak Avrupalılar için bu kadar zorken bizim için (kelimeleri öğrendikten sonra) oldukça kolay. Japonlar için de Türkçedeki sesleri kaptıktan sonra nispeten kolaymış.

Benim bu "Asya Dilleri" başlığı çok hoşuma gitti. Asyalı kimliğimizden adeta neden utandığımızı hiç anlamamışımdır da.

12 Ekim 2006

Herkes evinin önünü süpürse

Bugün evden çıktığımda bizim yakınlardaki gaz fabrikasının çalışanlarının ellerinde maşalar ve çop torbalarıyla yollara döküldüğunü gördüm. Aslında her ayın ikinci Perşembesinde saat 8'de bunu yaparlar, ama ben uzun süredir işe biraz daha geç gittiğim için unutmuştum.

Fabrikaya giden yoldaki buyuk kuçuk çöpleri topluyorlardı. Zaten genelde herkes dükkanının önünü süpürür. Evinin de.

Bizde bazı dükkanlar "sular". Herkes evinin önünü süpürür mü? Siz ne dersiniz?

09 Ekim 2006

Bugün Japon cenazesindeydim


Tatilden döneli bir hafta oldu. Uçakta birileri öksürüp duruyordu. Ben de kaptım. Bugün toparlandım. Derken bir arkadaşın babası vefat etti. Türkiye'ye gitmeden önce ani beyin kanaması geçirmişti. En son Temmuz başında arkadaşın evinde havai fişek gösterileri için toplanmıştık. 4-5 yıl önce ilk karşılaşmamızda Türk olmama sevinmişti. "Japonya'nın uluslararası" hale gelmesinden, Osmanlılardan Selçuklulardan konuşmuştuk. (Her eğitimli Japon gibi bu konuları iyi biliyordu.)

Neyse siyahlarım hazırdı. Parayı (kullanılmış 5000 yen) cenaze için özel zarfa koydum, adımı yazdım. Yola çıktım.

Cenaze için özel bir cenaze salonu kiralanmıştı. Resepsiyonda zarflarımızı teslim ettik, adımızı adresimizi yazdık. Sonra salona alındık. Sağda akrabalar, solda "tanıdıklar". Sahne gibi duran platformda büyük boy amcanın resmi, dekor (acaba Budist cennetinin tasfiri mi?), çelenkler, sunaklarda ayrı ayrı elmalar, portakallar, kavunlar. Tabut. Önde Budist rahip için ayrılmış bölüm, bize doğru da bizim seremonide yer alacağımız tütsülerin olduğu bölüm. Rahip geldi. Çan ve davulun da içinde olduğu (bizlerin anlamadığı) duasına başladı. (Sanırım dualar Sanskritçeden aktarma) Duasının belli yerinde törene katılanların katılımı başladı. Üçlğ sıralar halinde önce aileyi sonra katılanları selamladık, üç çift metal yuvarlak kap vardı. Sağdaki tütsü tozundan bir tutam alınıp, hafifçe yüz hizasına götürülüp dua edilip soldaki kaba koyduk. Sonra iki avcu yüz hizasında birleştirip dua. Soldaki kaptaki tütsü sonra topluca yakılacak. Ve son selamlamalar. Tüm bu olay boyunca rahip dua ve davul çalmaya devam etti. (Mezhebe göre fark edermiş.)

Aşağıdaki salonda içki ve yemek servisi yapıldı. Aile ile de biraz konuşma ve başsağlığı dileme şansı oldu.

Etrafta yer gösteren, bilgi veren hizmetliler vardı. Telaş yoktu, duygular maskelenmişti. İçimden bizim cenazelerin daha içten olduğunu düşündüm. Gerçi aile için belki daha kolay. Yine de fazla özenli bir seremoniydi.

M Amca huzur içinde yat.

29 Eylül 2006

Dönüş

İki haftalık tatilin sonu bugün. İstanbul ve Türkiye'nin kendine özgü güzel yanlarını, ritmini yeniden hissetmek çok iyi geldi. Türkiye'deki tükenmez enerji ve dinamizm, insanlarımızın çeşitliliği ve farklılıklar Tokyo'nun düzenli yeknesaklığından sonra yenileyici bir değişiklik oldu.

Her yıl olduğu gibi alışma devresinden sonra günlük yaşamın yorucu detayları ağır bastı ve güzel şeyler rutine dönüştü. Tokyo'daki yaşamım gündelik detaylarda oldukça sakin İstanbul'la karşılaştırılınca. İstanbul'un trafiği, şaşırtan fiyatlar ve yapay (saçma sapan) gündem maddeleri biraz bıktırmaya başlamıştı.

Tokyo çok pahalı mı?

Tokyo'nun çok pahalı olduğu söylenir. The Economist'in yaptığı çalışmalarda da öyle çıkar. Ancak yaşayanlar için pek öyle değidir ve ben hep Tokyo'nun pahalı olarak görülmesine hayret etmişimdir. The Economist'in yayınladığı veriler "expat" ler içindir yani iş dolayısıyla Tokyo'da bulunan yabancıların ihtiyaçları için. Bu insanlar iş muhitine yakın olan Roppongi-Akasaka civarında geniş yerlerde yaşamak ve İngilizce'nin ağır bastığı hizmetlerden yararlanmak zorunda olduğu için ödemek zorunda oldukları fiyatın şehirde yaşan diğer insanlara göre çok çok fazla olduğuna inanıyorum. Tokyo'da geniş alan da İngilizce hizmet veren kurumlar da oldukça az. Bu bağlamda Oslo, Londra ve New York'la Tokyo'yu karşılaştırmak biraz abes bence.

İstanbul'daki fiyatları görünce Tokyo'yu hatırladım. Taze meyva, sebze fiyatlarının çok fazla olduğunu, kiraların da feci el yaktığını yine de kabul ediyorum. (Tokyo merkezde tek oda mutfak aylık kirası 840 YTL, bir elma 1,2 YTL).) Ama günlük yaşamın İstanbul'da şaşırtıcı pahalılığını anlamak istedim. Tokyo'dan bazı fiyatları yazarsam belki ne demek istediğimi anlarsınız.
Metro Tokyo Merkezde 1,92 - 2,28 YTL (Taksiye falan gerek olmadan kolayca ve temiz pak işe gitmek için en kısa, eredeyse tek yol)
Öğle yemeği 8,4 - 18 YTL (Balık-çorba-Pilav veren basit yerler ya da trendy İtalyan lokantaları)
Sweat Shirt 24 - 48 YTL (UniQlo ya da GAP)
Khaki pantalon 18YTL - 48 YTL (UniQlo ya da GAP)
New Balance spor ayakkabı 54 - 144 (yerine ve modeline göre)

12 yıl önce İstanbul'da fiyatlar Tokyo'nun yarısı kadardı da...

23 Eylül 2006

Tatildeyim ve Tokyo'yu hatırladım


Geçen haftadan beri Türkiye'de tatildeyim. Tanıdık olan şeyler ve artık hiç de tanıdık olmayan 90'lı yılların ikinci yarısından sonra beliren şirketler, "ünlüler", politikcılar ve kavramlar. Tatilin toz pembe havasına hayal meyal gözüküyor. Fazla aldıramıyorum hiç bir şeye, zaman yok!

Tokyo'daki günlük yaşam da biraz uzakta bir süre. Deniz kıyısında dalga sesi dinlerken ait olduğum o uzak ülke de gerçek değil gibi. Zamanın dışındayım sanki tatilde. Kimliğim de kayıp!

Fotoğraftaki günlük yaşamda çelik yığınları arasında öğle arasına çıktığım Hachiman Shinto tapınağı.

15 Eylül 2006

Japonya'da Türkiye İmajı


Hep merak ederiz değil mi, Japonlar bizim için ne düşünür. Yada daha da genelinde yabancılar ülkemiz için ne düşünür.

Japonya'da Türkiye'nin imajı iyi. Özellikle son yıllarda Türkiye'ye giden Japon sayısı oldukça fazla. Biz Japonları sevdiğimiz için Tükiye'de güler yüze ilgi buluyorlar. Yemekler Japon ağız tadına çok uygun. Memnun ayrılan, 2-3 kere giden çok. En popüler yerler, İstanbul, Kapadokya ve Pamukkale. Akdeniz ve Ege sahilleri, Eski Yunan-Roma siteleri çok fazla onları cezbetmiyor.

Turizm posterlerimiz sık sık iyi yerlerde iyi zamanlarda ortaya çıkıyor. Resimdeki de bir adet belediye otobüsü!

Japonlar bizim Avrupa deiliğimize pek anlam veremiyor. Eh uzaktan bakınca haklılar da. Japonlar "biz de Asyalıyız, siz de, bunda ne var ki" diyorlar.

Onlar bizi olduğumuz gibi kabul etmeye razılar.

11 Eylül 2006

Japonya'dan köpek manzaraları


Japonya son yıllarda "köpek patlaması-inu buum" yaşıyor. Yurt dışından gelen köpekler de pet olarak makbul, geleneksel Japon soyları da. Ben Japon köpeklerini ilk burada gördüm. Akita-ken, Shiba-ken. Acaip sevimli hafif çekik gözlü, vücutları tıknaz, tüyleri kısa.

Fotodaki saf kan mı bilmem, ama Japon Shiba'ya benziyor.

Görme engelliler için özel eğitilmiş köpekler (Guide Dog , moudou-ken) de yaygın olarak gözükmeye başladı. Bu ayrı bir yazının konusu!

07 Eylül 2006

Yeni prense millet sevinirken resmi


Bugün Japan Times'a bakinca gülmekten öldüm.

Haberin başlığı Views on succession system remain splitdi. "People were delighted Wednesday with the news that Princess Kiko, the wife of Prince Akishino, the Emperor's second son, gave birth to a boy Wednesday."

Resimde de,bir yiğın nerden bakarsan bak olayla feci dalga geçen yabancılar vardı. "Roppongi Hills"denlermiş. Gidip ellerine gazeteleri tutuşturup poz verdirmişler belli. İşte olaya bakıştaki kültür farkı. Eminim Türkiyede yaşayan ya da Türkiyeyi uzaktan izleyen yabacılar da bizim bitmek tükenmek bilmez takıntılarimiza, medyada günlerce gündemi belirleyen hikayelere aynı gözle bakıyordur.