Cumartesi sabahı depremi hissettim. Sonra televizyonda ilk görüntüler geldi. Bıcakla kesilmiş gibi yarılan ya da kesilen yollar, yamaçlar gerçekten yine de ucuz atlatıldığını düşundurdü.
Basında da çiktı, erken uyari sistemi kullanıldı. Ben de TV'de duydum. Şaşırdım da.
Ama bu deprem büyük bir şehirde olsa yine de felaket olabilirdi. Erken uyarıyı insanın duyması, idrak etmesi ve harekete geçmesi için gerekli süre oldukça uzun. İnsan donup kalıveriyor.
Haberler:
MyNet
HaberTürk
"Ortak Renkler", ortak renklerimiz. Bu sayfaları okuyanlar belki kendilerinden bir şeyler bulacaklar benim renklerimde.
16 Haziran 2008
13 Haziran 2008
Japon çerezlikleri bizde biliniyor mu?

Bu konu biraz bizim yeni şirketle ilgili. Merak ettiğim bir konu:
Japonya'daki çerezlikler bizim Ist.daki evde ve arkadaşlar arasında oldukça popüler. Tuzlu olanlar yağlı değil, bazen kuru balık, yosun ya da sebze gibi minerali yüksek eklemelerle doğal tadında. Tatlı olanlar şekeri az, meyve ya da sebze aromalı.
Resimde soldakiler tatlı, sağdaki, gördüğünüz gibi tuzlu-acı. Tuzlu-acı olan "uma kara kaki-pi", yani çok lezzetli-acı kaki peanuts. "Kaki no tane" pirinçten yapılan, soya sosu eklenen Japonya'da çok çok popüler bir çerez. Kaki, yani Trabzon hurmasının çekirdeği biçiminde yapıldığı için bu isimle anılır.
En soldaki ekşi tuzlanmış Japon eriğinin tadında, içi yerfısığı. Ortadaki benim en sevdiğim "maccha" (yeşil çayın toz haline getirilmişi) kaplamalı. Onunda içi
yerfısığı. Tadı hafif tatlı-yeşil çay acısı.
Türkiye'de biliniyor mu bunlar?
11 Haziran 2008
Dağ Tanrısı

Santory Japonya'daki en büyük içecek şirketlerindendir.
Reklamda iki slogan ilgimi çekti:
Sağ alttaki Tennen Sui: Doğal, saf su. (Ten aynı zamanda gök için kullan bir karakter)
Sol yandaki yazı: İnsan eliyle yapılamaz, Dağ Tanrısı'nın armağanı.
Japonların doğada milyonlarca tanrı olduğuna dair inançları reklamda güzel ifadesi edilmiş.
07 Haziran 2008
Japonlarla el sıkışırken göz göze gelmek
Sn. Cumhurbaşkanını'nın Japonya'ya geldiği gün Hürriyet'te
Japonlarla el sıkışırken göz göze gelmeyin uyarısı başlıklı bir yazı gözüme çarptı.
Haberde belirtilen rehberde verilen öğütlerden bazıları doğru ama bazıları değil. Bu rehberi yazan gerçekten Japonlarla iş yapmış mı, yoksa özellikle batıda çok yaygın "Japonlara iş yapma" ile ilgili 20 yıl önce yazılmış kitaplardakileri mi özetlemiş merak ettim doğrusu.
Benim yorumlarım şöyle:
Japon muhataplarla el sıkışırken göz göze gelmekten kaçının: Bu doğru değil. Yalnız genç değil, pek çok orta yaşlı Japon özellille yabancılardan samimi ve kuvvetli bir el sıkma bekler. El sıkışma adetinin aslında olmadığını da belirtmeliyim.
Derin nefes alıyorsa görüşme olumsuz: Bunu ayarlamak ve anlamak da zor.
Yaşa ve ağarmış saça prim verir. Japonlar yaşa ve ağarmış saçlara prim verdiğinden, müzakere heyetinde mutlaka kıdemli bir firma temsilcisi bulundurun: Bu tamamen iş yapılacak sektöre, karşı tarafın şirket kültürüne göre değişir, genelleme yapılamaz. Tam ters etki de yapabilir.
Japonlarla el sıkışırken göz göze gelmeyin uyarısı başlıklı bir yazı gözüme çarptı.
Haberde belirtilen rehberde verilen öğütlerden bazıları doğru ama bazıları değil. Bu rehberi yazan gerçekten Japonlarla iş yapmış mı, yoksa özellikle batıda çok yaygın "Japonlara iş yapma" ile ilgili 20 yıl önce yazılmış kitaplardakileri mi özetlemiş merak ettim doğrusu.
Benim yorumlarım şöyle:
Japon muhataplarla el sıkışırken göz göze gelmekten kaçının: Bu doğru değil. Yalnız genç değil, pek çok orta yaşlı Japon özellille yabancılardan samimi ve kuvvetli bir el sıkma bekler. El sıkışma adetinin aslında olmadığını da belirtmeliyim.
Derin nefes alıyorsa görüşme olumsuz: Bunu ayarlamak ve anlamak da zor.
Yaşa ve ağarmış saça prim verir. Japonlar yaşa ve ağarmış saçlara prim verdiğinden, müzakere heyetinde mutlaka kıdemli bir firma temsilcisi bulundurun: Bu tamamen iş yapılacak sektöre, karşı tarafın şirket kültürüne göre değişir, genelleme yapılamaz. Tam ters etki de yapabilir.
03 Haziran 2008
Bu adamlar neye bakıyor?

Bu adamlar ellerinde zoom mercekli kameraları ve tripodlarıyla sevdikleri model trenin o istasyondan geçmesini bekliyorlar. Özellikle hafta sonları çok yayındır.
Tren meraklısı çok. Bazıları Japon Demiryollarının zaman-model çizelgelerini neredeyse ezberler. Demiryolu müzeleri vardır. Gösteri amaçlı buharlı trenler bazen çalışır, insanlar bşnmek ve görmek için kuuyruğa girer.
29 Mayıs 2008
Japonlar'in çok tatlı olmayan yanları
Japonya'da benim gibi uzun zaman yaşayan birinin Japonlara hayran olduğu düşünülebilir. İşin aslıysa, zaman ilerledikçe güzel olan şeylerle beraber o kadar (bize) hoş gelmeyen konuların da göze batması. Bu noktaya gelindiğinde genellemeler yapma eğilimi başlıyor. "Japonlar şöyledir, böyledir zaten" demeye başlıyor insan. Tabii bu kolaya kaçma. Daha derinlerde "Japonlar" genellemesinden A-san, B-sanlar ya da C alt-kültürü bazına inmek gerekiyor.
Her ne kadar konu başlığı genelleme gibi dursa da amacım tabii bu değil.
Bahsetmek istediğim konu genellikle Japonya'da yaygın olan bir davranış şekli. Çok belgelenmiş, konuşulmuş olsa da başıma gelen bir şey olduğu için aktarmak istedim.
Geçen sene bir konuyu şirket içindeki bir başka bölümle görüşüp karara bağlamak gerekiyordu. Bir kaç ay boyunca konuştuk, sorunları ele aldık ve bir karar vardık. Öbür tarafın konunun çözümünde çok rahat olmadığını hissediyordum, ama karşılıklı fedakarlık yapmamız gereken bir durum vardı ve çözüm başka türlü mümkün değildi. Sonunda anlaşıldı. Detaylar karara bağlandı. Ve uygulamaya geçildi.
Aradan bir kaç ay geçince bazı söylentiler kulağıma çalındı. Meğer karşı takımın müdürü alt kademelere bir şey aktarmamış. Görüşmelere katılan temsilcilerden biri de toplantılarda çok ılımlı ve işbirliğine hazır gibi dursa da benim takım aleyhinde atıp tutuyormuş, kendilerinin büyük ödünler verdiği ve bizim takımın yan gelip yattığını söylüyormuş. Madem öyle düşünüyordu, neden görüşmelerde tam karşıt izlenim verecek şekilde davrandı ve karar katıldı?
Turist rehberleri de aynı şeyi söyler: Japonların en zor grup olduğunu. Çünkü gezi sırasında çok güler yüzlü ve halinden memnun gibi görünenler Japonya'ya döndükten sonra buradaki tur operatörlerine şikayet mektupları yazıp ne kadar aksaklık varsa sayıp dökerlermiş. Gezi sırasında aksaklıklara işaret etseler Türkiye'deki operatör de önlem alıp dikkatli olabilecek halbuki.
Anlaşmazlık durumunda (herkes değil tabii) olabildiğince çatışmadan uzak kalmaya çalışan insanlar bunlar. Bilinçli bir iki yüzlülük değil bu. Tartışma ortamına alışık değiller. Olabidiğince zahmetli ve can sıkıcı durumu atlatmayı isterler pasif kalarak. Ama elde ettikleri en iyi sonuç olmaz tabii. Kolaycı ama işi çok zorlaştıran bir tutum.
Her ne kadar konu başlığı genelleme gibi dursa da amacım tabii bu değil.
Bahsetmek istediğim konu genellikle Japonya'da yaygın olan bir davranış şekli. Çok belgelenmiş, konuşulmuş olsa da başıma gelen bir şey olduğu için aktarmak istedim.
Geçen sene bir konuyu şirket içindeki bir başka bölümle görüşüp karara bağlamak gerekiyordu. Bir kaç ay boyunca konuştuk, sorunları ele aldık ve bir karar vardık. Öbür tarafın konunun çözümünde çok rahat olmadığını hissediyordum, ama karşılıklı fedakarlık yapmamız gereken bir durum vardı ve çözüm başka türlü mümkün değildi. Sonunda anlaşıldı. Detaylar karara bağlandı. Ve uygulamaya geçildi.
Aradan bir kaç ay geçince bazı söylentiler kulağıma çalındı. Meğer karşı takımın müdürü alt kademelere bir şey aktarmamış. Görüşmelere katılan temsilcilerden biri de toplantılarda çok ılımlı ve işbirliğine hazır gibi dursa da benim takım aleyhinde atıp tutuyormuş, kendilerinin büyük ödünler verdiği ve bizim takımın yan gelip yattığını söylüyormuş. Madem öyle düşünüyordu, neden görüşmelerde tam karşıt izlenim verecek şekilde davrandı ve karar katıldı?
Turist rehberleri de aynı şeyi söyler: Japonların en zor grup olduğunu. Çünkü gezi sırasında çok güler yüzlü ve halinden memnun gibi görünenler Japonya'ya döndükten sonra buradaki tur operatörlerine şikayet mektupları yazıp ne kadar aksaklık varsa sayıp dökerlermiş. Gezi sırasında aksaklıklara işaret etseler Türkiye'deki operatör de önlem alıp dikkatli olabilecek halbuki.
Anlaşmazlık durumunda (herkes değil tabii) olabildiğince çatışmadan uzak kalmaya çalışan insanlar bunlar. Bilinçli bir iki yüzlülük değil bu. Tartışma ortamına alışık değiller. Olabidiğince zahmetli ve can sıkıcı durumu atlatmayı isterler pasif kalarak. Ama elde ettikleri en iyi sonuç olmaz tabii. Kolaycı ama işi çok zorlaştıran bir tutum.
27 Mayıs 2008
Görgü elden gitmeden

Posterde şöyle yazıyor: "Evde yap."
Resimde görülen şey gerçekten oluyor. Kızların bu kadar ince işi sallanan, fren yapan trenlerde nasıl yaptığını anlamış değilim. Tam oturmuş.
Bu "trende görgü kuralları" serisinde bacaklarını olabildiğince açmış, manga okuyan, içecek kutularını yerlere atmış 2-3 kişilik yer kaplayan bir genç resmi olan da var. Aynı slogan: "Evde yap."
Her nesil, kendinden sonra gelenleri beğenmez, "görgü terbiye elden gidiyor" der. Ama Japonya'daki görgü erözyonu gerçekten gözle görülüyor. Ne ekersen onu biçersin. Bubble ekonomisi sırasında feci şımartılan, para gücüyle terbiye edilen, bir dediği iki edilmeyen ama sevgisiz büyümüş çocuklar bunlar.
23 Mayıs 2008
Ah o saf 70'ler
Bazen bu blog'da Japonya dışında konulara değinmeyi de seviyorum. Hayat yalnız Japonya'da dönmüyor tabii.
Geçenlerde PowerTürk'ün Nostalji adında internette bir radyosu olduğunu farkettim. Dinleyip duruyorum. Çocukluğumu hatırlatıyor. Ömür Göksel'in 45'likleri evde dinlenirdi. Bu şarkısını duymamıştım: Umurumda mı Dünya.
Buram buram 70'lerin gerçekleri kokan dizelerde ("Sigara bulmak çok güçmüş/Amerika Rusya'ya küsmüş") günümüzde de geçerli olan yerler, özellikle şu dizeler çok hoş:
umurumda mı dünya?
sen varsın ya!
umurumda mı dünya?
sen varsın ya!
sular hala akmıyormuş
yolları çöpler doldurmuş
piyasada benzin yokmuş
sen varsın ya!
bu boguşmak neye yarar ki?
kime kalmış dünya sanki
dert edinmem hiçbirşeyi
sen varsın ya!
Doğrudan bu dizelerle olmasa da, son dört dizeyi birine söylediğinizi, ya da size söylendiğini düşünün...Yalnızca düşünün.
22 Mayıs 2008
Bir makinadan bu kadarı beklenir mi?

Geçen sene Japonya Otomatik makina cenneti başlıklı bir yazı yazmıştım. Gerçekten Japonya'daki bu tür şeyler hala beni (bile) şaşırtıyor.
Geçenlerde bir gezide bu makinayı gördüm. Dondurulmuş yiyecekleri 3-4 dakikada ısıtıp veriyor. Üst sol baştan başlamak üzere yemekler şöyle:
Tako yaki (=ahtapot kebabi, Osaka'ya has bu yemek harcın içine kesilmiş ahtapot bacaklarının konup yavaşça bu iş için özel yuvarlak demir kalıplarda pişmesiyle yapılıyor), yaki soba (=erişte ya da noodle tava?), chashu (soğuk domuz haşlaması) ve yaki onigiri (ızgara pirinç köftesi), kızarmış tavuk ve patates, tavuk kızartması, yaki onigiri, patates kızartması, Shechuan usulü tofu ve pirinç.
Ben kızarmış tavuk ve patates yedim, yağı az ve üstelik lezzetliydi.
Japonya işte.
16 Mayıs 2008
Web'de kelimelerin ötesine geçmek
Şirket kurmak için koştururken web sitesini oluşturmayı da ihmal etmedik. Dizaynı Türk bir arkadaş üstüne aldı. Web programlamasını kendimiz yaptık.
En zoru içerik oluşturmak, hem de 3 dilde . Şirketin gerçekleşmesi zamana yayılan bir vizyonu ve planları olunca, şu aşamada kime ne söylemek gerektiğine karar vermek bir iki "beyin fırtınası" oturumunu gerektirdi. Sonra M. Masato Japonca'ya, ben de İngilizce'ye çevirdik. Ama Japon ve ana dili İngilizce olan arkadaşların fikirlerini almayı ihmal etmedik. Cümleleri düzelttik. Japonca en zoru oldu, tahmin edilebileceği gibi. Nedeni şöyle:
Her dilin bir tınısı, melodisi var. Salt tercümeyle o tınıyı yakalamak gerçekten zor. Bunun da ötesinde kelimlerin taşıdığı izlenimler, imaj ve alt-anlamlar var. Mecazlar ve değimlerin uygun kullanımı o kültürün içinden olunca yerine oturuyor. İnsan ilişkileri içinde bunların önemi büyük. Anlam karşı tarafa ulaşsa bile nasıl bir izlenim bırakıyor? Güveni ve beraber bir şeyler yapma isteğini uyandırıyor mu?
Sonuç olarak Japonca gibi, sosyal yapıya, insan ilişkilerine çok değer veren bir ülkenin dilinde cümleleri yerine oturtmamız gerekti. Türkçe ve İngilizcedeki doğrudan tercümeden farklı da olsa, Japon okuyuca istediğimiz imajı vereceğinden emin olduğumuz cümleleri seçmeye çaba gösterdik.
Web sitesindeki şifeyi kaldırdık.
InfoKapital Incorporated K.K. internette de doğmuş oldu!
En zoru içerik oluşturmak, hem de 3 dilde . Şirketin gerçekleşmesi zamana yayılan bir vizyonu ve planları olunca, şu aşamada kime ne söylemek gerektiğine karar vermek bir iki "beyin fırtınası" oturumunu gerektirdi. Sonra M. Masato Japonca'ya, ben de İngilizce'ye çevirdik. Ama Japon ve ana dili İngilizce olan arkadaşların fikirlerini almayı ihmal etmedik. Cümleleri düzelttik. Japonca en zoru oldu, tahmin edilebileceği gibi. Nedeni şöyle:
Her dilin bir tınısı, melodisi var. Salt tercümeyle o tınıyı yakalamak gerçekten zor. Bunun da ötesinde kelimlerin taşıdığı izlenimler, imaj ve alt-anlamlar var. Mecazlar ve değimlerin uygun kullanımı o kültürün içinden olunca yerine oturuyor. İnsan ilişkileri içinde bunların önemi büyük. Anlam karşı tarafa ulaşsa bile nasıl bir izlenim bırakıyor? Güveni ve beraber bir şeyler yapma isteğini uyandırıyor mu?
Sonuç olarak Japonca gibi, sosyal yapıya, insan ilişkilerine çok değer veren bir ülkenin dilinde cümleleri yerine oturtmamız gerekti. Türkçe ve İngilizcedeki doğrudan tercümeden farklı da olsa, Japon okuyuca istediğimiz imajı vereceğinden emin olduğumuz cümleleri seçmeye çaba gösterdik.
Web sitesindeki şifeyi kaldırdık.
InfoKapital Incorporated K.K. internette de doğmuş oldu!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)